Revânî Çelebi Kimdir?

Revani Çelebi Sokağı

Yukarıdaki resmi görünce, ilk anda siz de benim gibi yanılmış olabilirsiniz. Bir çelebi böyle bir isimle anıldığına göre, revani sözcüğünün benim bilmediğim başka bir anlamı olmalı diye düşünerek, sözlüklerde araştırdım.

Revani Ne Demek?

Revani ne demek? Revani ne anlama geliyor? diye sözlüklerde araştırınca ilginç sonuçlarla karşılaştım. Bildiğimiz bir tatlı çeşidi olan revaninin Türkçeye, Farsça “ravġan” (tereyağı veya sadeyağı) ve “ravġanī” (bir tür tereyağlı tatlı, tereyağında pişen her şey) sözcüklerinden girdiği biliniyor. Farsçaya ise Hint Avrupa kökenli eski bir İran dili olan Avesta (Zend) dilindeki “reugh-men” (süt kaymağı, krema) sözcüğünden evrilerek girmiş. Etimolojik kaynaklarda Almanca “Rahm” (süt kaymağı, krema) sözcüğünün de yine aynı kökten türediği bildiriliyor. Tabeladaki “revani”, ilk bakışta bu anlamı çağrıştırsa da meğer konumuzun bununla bir ilgisi yokmuş.

Diğer anlamıyla revani, yine Farsça “rav” (gitmek, yürümek), ravān (giden) anlamlarından Türkçeye girmiş bir sözcük. Bugün de “Bana bunu mu reva gördün?” anlamında kullandığımız “reva görmek” deyimi de aynı kökten, “ravā”dan (Giden, uyan, yakışan) türemiş.

Revânî Çelebi

Asıl adı İlyas Çelebi olan Revânî, Edirne’de doğmuş (1457). Şiirlerinde Revânî mahlası (Mahlas: Takma ad) kullanması nedeniyle Revânî Çelebi olarak biliniyor. “Revânî”yi mahlas olarak seçmesinde, İstanbul’a gelmeden önce Edirne’de, Tunca nehri kıyısında ikamet ettiği ve bu ırmağın akışının kendisinde uyandırdığı duyguların etkisi olduğu belirtiliyor. Eserleriyle ilgili yapılan yorumlardan, iyi bir tahsil gördüğü, Arapça ve Farsçayı iyi bildiği, şiirlerindeki canlılık, samimiyet ve ifade rahatlığı bakımından yüzyılının önemli şairlerinden olduğu anlaşılıyor. Hakkında yazılanlarda içkiye, güzele, zevk ve sefaya düşkün bir insan olduğu, şiirlerinde de bu eğilimini yansıttığı, sürdüğü yaşamı, özlemini çektiği tutkuları, canlı, içten, akıcı bir söyleyişle dile getirdiği aktarılıyor. Çelebi’nin şiirleri, bütün bu özellikleriyle sonraki yüzyıllarda varlığını hissettirecek olan yerel hayat tasvirlerinin şiirde yer almasının ilk öncülerinden sayılıyor.

Revânî’nin Edebî Kişiliği

Divan sahibi olmak (Divan: Bir şairin şiirlerini belirli bir tertip içerisinde barındıran eserler), şairler için önemli bir gaye ve gerek zamanının edebiyat çevrelerinde gerekse diğer şairler arasında kendisine ayrıcalık sağlayan bir paye olarak biliniyor. Revânî’nin bir Divan’ı ile bir de İşretname mesnevisi günümüze kadar ulaşmış. İşretname’sinin (İşret: İçki içme) Türk edebiyatında türünün ilk örneği olduğunu da belirtelim. Yavuz Sultan Selim’e sunulan ve 694 beyitten oluşan bu eser şaraptan, sâkîden, kadehten, içki meclislerinden, sazlardan bahseder. Revânî, eserin sonunda bu konulara tasavvufî anlamlar yüklemeye çalışarak, özellikle işrete olan düşkünlüğünü perdelemeye çalışır. Bazı kaynaklar Revânî’nin “ayş ü işrete müptelâ, daima mahmûr u sermest” (içkiye düşkün, daima sarhoş) bir kimse olduğunu belirtmekle birlikte, diğer kaynaklar ömrünün sonlarına doğru tövbe ettiğini naklediyor.

Araştırırken rast geldiğim, Revânî’nin çağdaşı olarak bilinen Fuzuli’nin bir mesnevisinde (Sâki-nâme), şarabın sarhoş edici yönüyle aşka benzetildiği ve öykünün bu sarhoş edici etkinin etrafında şekillendiği, ancak söz konusu aşkın tensel bir boyutta değil de Allah’a olan özlemi simgeleyen bir kapsamda tasvir edildiği bilgisi de oldukça ilginç.

Revânî Çelebi, II. Bayezid döneminde İstanbul’a gelmesinin ardından, Surre Eminliği’ne getirilerek, Mekke ve Medine yoksullarına dağıtılmak için hazırlanan parayı ulaştırmakla görevlendirilir, fakat bu görevini kötüye kullanmakla ve yolsuzlukla suçlanınca gözden düşer. Trabzon’a giderek şehzade Selim’in (Yavuz) hizmetine girer ve ona sunduğu şiirleriyle genç şehzadenin itibarını kazanır. Yavuz Sultan Selim’in tahta çıkmasından sonra, İstanbul’da yine çeşitli bol kazançlı görevlere atanır.

Kanuni Sultan Süleyman’ın saltanatının ilk yıllarına rastlayan, 1524 yılında vefat eder. İstanbul’da, Kırkçeşme’de kendi adına yaptırdığı mescidin bahçesine defnedilir. Revani Çelebi Mescidi olarak bilinen bu yapı, 1908 yılında meydana gelen bir yangınla büyük hasar görür ve 1940’lı yıllara kadar bu şekilde kalır (Aşağıdaki resim). Ancak, 1942-43 kışında, Atatürk Bulvarı’nın imar faaliyetleri sırasında yıktırılır.

Aksaray’dan Unkapanı istikametine doğru giderken, Bozdoğan kemerini geçtikten sonra sağ tarafta, üzerinde İBB Sağlık İşleri Daire Başkanlığı yazan modern bina, bu mescidin arsası üzerine yapılmış. Hemen bitişiğindeki sokağın başında Revani Çelebi tabelasını görürsünüz.

Revani Çelebi Mescidi
Revani Çelebi Mescidi
Paylaş

Yorumlar

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir