
Taksim Meydanı’nı İstiklal Caddesi’ne bağlayan köşeyi dönerken hemen sağda görürsünüz. Hani şu hepimizin gözünün aşina olduğu ve bulunduğu meydana ismini veren Taksim Maksemi (Arapça, maksam: su dağıtım yeri). 1732’de I. Mahmud tarafından yaptırılan sekiz köşeli bu yapının uzun bir dönem Galata-Beyoğlu suyunun “taksim edilmesinde” kullanıldığı biliniyor.
Defalarca önünden geçtiğim halde hiç dikkatimi çekmemişti. Geçen kış akşam vakti bir buluşmaya vaktinden önce gidince, “etrafta biraz dolaşıp vakit doldurayım” derken, uzun yıllardır hep kapalı olan Taksim Maksemi’nin açık olduğunu fark ettim.
Bu arada tavsiye edeyim; açık bulduğunuzda içeri girip bir göz atmakta yarar var. İçerideki görevliler oldukça ilgili davranıyor, yapının bir broşürünü edinip, hemen arka duvarda bulunan eski su dağıtım sisteminin resimlerini çekebilirsiniz. Küçük fakat pek hoş bir mekân!
Çıktıktan sonra yüzümü tekrar kapıya dönüp, cephenin resmini çektiğimde fark ettim ilk defa. (Aşağıdaki resim) Eminim, siz de önünden geçerken başınızı biraz kaldırdığınızda, girişin üzerindeki pencerenin her iki yanındaki küçük kuş evlerini hemen göreceksiniz.

O gün bugündür eski binaların cephelerine “belki burada da kuş evleri olabilir” düşüncesiyle daha dikkatli bakar oldum. Osmanlıdan günümüze kadar kuş evlerinin, mimariye kazandırdıkları inceliklerin yanında, bir zamanlar bu şehrin sakinlerinin, kuşlara bir yuva sağlayıp onları mekanlarında konuk etme çabasını da gösteriyor olması oldukça ilginç. Koruma ve merhamet duygusunun, su dağıtmak amacıyla planlanmış bir mühendislik projesinin cephesinde ifade bulması da ayrıca dikkate değer.
Çoğunlukla serçe, güvercin, saka ve kırlangıçlar için tasarlanan kuş evlerine, Osmanlı dönemi boyunca Anadolu’nun çeşitli kentlerinde olduğu gibi İstanbul’da da birçok eski yapıda rastlamak mümkün (Özellikle Eminönü ve Üsküdar semtlerinde). Genellikle yapıların soğuk rüzgârlardan korunaklı cephelerinde görülen kuş evleri, cami, türbe, medrese, han, hamam, kütüphane, kilise, sinagog, köprü ve saray gibi kamusal binalarda olduğu gibi evlerin cephelerinde de insan elinin erişemeyeceği ve kuşların kendilerini güvende hissedebilecekleri yükseklikte yapılmışlar.
Osmanlı’da Kuş Evleri İki Gruba Ayrılıyor
Birinci grupta olan kuş evleri, taş ya da almaşık yapıdaki duvarlara (Genellikle, taş ve tuğla kullanılarak, atlamalı sıralar halinde örülen duvar türü) oyulmuş hücreler halinde olan türler. Kuşların yuvaya girişi sıradan bir oyuk olduğu izlenimini veren deliklerle sağlandığı gibi, bazı örneklerde de kemerlerle süslenmiş. (Aşağıdaki resim)

İkinci gruptaki kuş evleri ise, bina cephelerine, yapımları başka bir yerde tamamlandıktan sonra monte edilenler. Bu gruba giren eserler birinci gruptakilere oranla daha görkemli olup, cumba şeklinde, merdivenli, kafesli pencereli ve yer yer balkonlu tasarımlarıyla tek katlı köşkleri ya da çok katlı sarayları andırıyorlar. Kapı ve pencere detaylarına oldukça özen gösterilmiş, çatı, kubbe veya tonoz ile taçlandırılmışlar.
Konu ile ilgili kaynaklar bu minyatür eserlerde kullanılan ana malzemenin, küçük istiridye kabuklarının oluşturduğu bir kalker olan küfeki taşı olduğunu aktarıyor. En önemli özelliği, doğadan çıktığında oldukça kolay işlenebilmesi olan bu taş cinsi, havayla temastan sonra karbon dioksit ile birleştiğinde sertlik ve dayanıklılık kazanıyor. Küfeki taşının Bizans döneminden bu yana eski İstanbul yapılarının ana malzemesi olduğu biliniyor.
Kuş Evi Resimleri
İstanbul’daki Osmanlı yapılarında sayısız kuş evi örneği görmek mümkün. Sizin de ilginizi çeker düşüncesiyle, aşağıda ilginç bulduğum kuş evleri resimlerini toparlamaya çalıştım.






