Bukoleon Sarayı

Bukoleon Sarayı

Sizin de dikkatinizi çekmiştir belki. Araba ile sahil yolundan Sirkeci yönüne doğru ilerlerken, Sarayburnu’ndan önce, Ahırkapı Feneri’nin tam karşısına düşen surların cephesinde, üç adet kocaman pencere boşluğu çarpar gözünüze. Diğer yanınızda Marmara Denizi’nin ve Kadıköy kıyılarının manzarası belirdiğinde hızla kaybolur yine gözünüzden o viran yapı.

Bir gün yolunuz Sultanahmet’e düşer de vaktiniz olursa Bukoleon Sarayı‘nı görmeyi ihmal etmeyin derim. Günümüzde Sultanahmet Meydanı olarak bilinen, Konstantinopolis Hipodromu’nda, Sultan Ahmet Camii’ni sol tarafınıza alıp, Mısır Sütunu, Yılanlı Sütun ve Örme Dikilitaş boyunca ilerleyerek meydanın sonunda bulunan M.Ü. Rektörlük Binası’na ulaşırsınız. Hemen solundaki dik yokuşu takip ederseniz, sizi birkaç dakika içinde sahil yolundaki deniz surlarında göreceğiniz Çatladı Kapı‘ya ulaştırır. Küçük Ayasofya Mahallesi sınırları içinde bulunan bu kapının isminin 1532 İstanbul depreminde, surlarda büyük bir çatlak oluşmasıyla dilimize yerleştiği biliniyor. Kapıdan çıkıp sola dönerek birkaç adım ilerleyince, Büyük Bizans Sarayı kompleksinin bir sahil sarayı olarak yapılan, Bukoleon Sarayı kalıntılarına ulaşırsınız.

Bukoleon Sarayı’nın Adı Nereden Geliyor?

Bukoleon Sarayı’nın adı, sarayın yanındaki limanın üzerinde bulunan ve yakaladığı boğayı boğazından ısıran bir aslan heykelinden geliyor. Bukoleon, boğa ve aslan sözcüklerinden oluşan Grekçe bir kelime; Buko-leon : Boğa-aslan.

Aşağıdaki foroğrafı İstanbul Arkeoloji Müzesi’ni gezdirdiğim turlardan birinde çekmiştim. Bizans döneminde Bukoleon Sarayı limanının girişinde yer alan aslan heykelleri, günümüzde, İstanbul Arkeoloji Müzesi’nin merdiven başlarında sergileniyorlar.

Bukoleon Sarayı Aslan Heykelleri - İstanbul Arkeoloji Müzesi
Bukoleon Sarayı Aslan Heykelleri – İstanbul Arkeoloji Müzesi

Bukoleon Sarayı’nın Tarihçesi

Sarayın ilk inşası, bu konudaki araştırmalar kesinlik kazanmamakla birlikte, mimarlık tarihçisi Doğan Kuban ve Alman bizantolog Wolfgang Müller-Wiener tarafından II. Theodosius dönemine (MS 408-450) tarihlendirilir.

Diğer taraftan, Bukoleon Sarayı, “Hormisdas Sarayı” olarak da biliniyor. Konstantinopolis’te Hormisdas olarak tanınan Hürmüz, Sasani kralı Hürmüz II’nin oğludur. Saray erkânı tarafından düzenlendiği söylenen bir suikaste kurban giden babasının ölümü üzerine hapse atılır. Hürmüz, uzun yıllar boyu sürdürdüğü hapis hayatının ardından, karısının yardımı ile İran’dan kaçarak Konstantinopolis’e sığınır ve İmparator Büyük Konstantin tarafından kabul edilir.

Hristiyanlığı kabul ederek Hormisdas adını alan Hürmüz’ün kendisine kucak açan bu şehre uzun yıllar sadakatle hizmet ettiği ve hatta İmparator Julianus (MS 361-363) döneminde İran’a yapılan bir sefere katıldığı da biliniyor. Kayıtlarda Hormisdas’ın, Büyük Konstantin’den (MS 306-337) İran’daki evini hatırlatan bir ev yapmak için izin istediği ve böylece yapının tamamlanmasının ardından sarayın ve bulunduğu mahallenin Hormisdas’ın adıyla anıldığı da tahmin ediliyor.

Sarayla ilgili bir diğer bilgiye Petrus Gyllius sayesinde ulaşıyoruz. 16. yüzyılda, Fransa Kralı I. François tarafından, İstanbul’da eski uygarlıklara sahne olmuş bölgeleri keşfetmek, tarihsel kalıntıları incelemek ve antik metinleri toplamakla görevlendirilen Gyllius, Bukoleon Sarayı’ndan, İmparator I. Leo’yu (MS 457-474) kastederek “Leo Macellus Evi” olarak bahseder.

Sarayın “Justinianus Evi” olarak da adlandırılması, İmparator Justinus’un (MS 518-527) sarayı yeğeni Justinianus’a (527-565) hediye etmesi ile başlıyor. Justinianus, henüz imparator olmadan, karısı Theodora ile birlikte bu saraya yerleşerek yapıyı genişletir ve 527’de imparator olmasının ardından burayı Büyük Saray kompleksine (Magnum Palation) dahil eder.

Bukoleon Sarayı, 1204 yılında Konstantinopolis’in Latinlerce işgal edilmesiyle birlikte, Dördüncü Haçlı Seferi liderlerinden I. Boniface (Montferrat Markisi) tarafından ele geçirilir. Bu sefere katılanlardan ve zamanının önemli tarihçilerinden kabul edilen Geoffroy de Villehardouin, kaleme aldığı “Konstantinopolis’in Fethi Üzerine” (13 Nisan 1204) adlı eserinde bu olaya şöyle tanıklık eder:

Sahil boyunca atını sürerek Bukoleon Sarayı’na vardığında, sarayın içinde toplananların hepsi canlarının bağışlanması koşuluyla teslim oldular. Bukoleon’da, içlerinde, bu felaketten kaçarak buraya saklanmış, eski Bizans İmparatoriçesi (Caesarissa) ve aynı zamanda Fransa Kralı’nın kız kardeşi olan Agnes, bir diğer eski Bizans İmparatoriçesi ve Macar Kralı’nın kız kardeşi olan Maria ile beraber birçok asil hanım da bulunuyordu. Sarayda bulunan hazineler hakkında konuşmam mümkün değil; o kadar çoktu ki bunu tarif edecek bir kelime bulamadığım gibi herhangi bir şekilde sayılabilmeleri de mümkün değildi.
– Geoffroy de Villehardouin

Kaderin garip bir cilvesi sonucu Boniface, ele geçirdiği bu sarayda bulunan, Macaristan Kralı III. Béla’nın kızı, dul prenses Margaret (Maria) ile evlenir. Bu evliliklerinden daha sonra Selanik Kralı olan Demetrius isminde bir de çocukları olur.

Bukoleon Sarayı ve Limanı
Bukoleon Sarayı ve Limanı

Şehrin işgali sırasında, Boniface’in askerleri, Büyük Saray ile birlikte Bukoleon Sarayı’nı da, acımasızca yağmalar. Büyük Saray, bu talanın ardından Latin Hanedanı tarafından kullanılmakla birlikte, para yokluğundan onarımı yapılamamış, hattâ son Latin imparatoru II. Baodouin, sarayın kurşun çatısını söktürerek satmak zorunda kalmıştır.

1261 yılında VIII. Mikhail Palaiologos, şehri Latinlerden tekrar geri aldığında, sarayı çok kötü durumda bulur. Bunun üzerine şehrin bu yeni hanedanı sarayı terk ederek, Blakhernai Sarayı’nı kullanmaya başlar. Bugün Edirnekapı’da bulunan bu saray kompleksinin parçalarından geriye kalan Tekfur Sarayı, Roma saray mimarisinin İstanbul’daki tek örneğidir.

Bukoleon Sarayı
1950’lerin sonlarında açılan sahil yolu öncesi dönem.

Çeşitli kaynaklarda, Fatih’in İstanbul’a girdikten hemen sonra, sarayı gezerken bir şiir okuduğundan söz edildiğini de belirtmeden geçmeyelim. Sarayın bu harabeye dönmüş hali, Farsça bir beyiti çağrıştırır Fatih’e.

“Perdedâri mîküned der kasr-ı Kayser ankebût,
Bûm nevbet mîzened her kubbe-i Efrâsiyâb”

Yalın olarak şöyle çevirebiliriz:
Kayzerin sarayında örümcek perdedâr [1] olmuş,
Efrâsiyâb’ın [2] kubbesinde bir baykuş nevbet [3] çalıyor.

Açıklamalar:

1. Perdedâr: Osmanlı döneminde perdeci, kapıcı, odacı. Bir şeyin görünmesine ve bilinmesine mâni/perde olan.
2. Efrâsiyâb: Efsanevî bir Pers kralı. Efrasiyab, Hanakana adlı metal yapımı bir yeraltı kalesinde oturur.
3. Nevbet: Osmanlı sarayında sabah, ikindi ve yatsı zamanlarında çalınan nevbet, ikindi divânına başlamadan önce de çalınırdı. Osmanlı ordusunda ilk bandoyu oluşturan bu topluluklar, sonradan yerini "mehterhâne"ye terketmiştir. Sancak, sikke ve hutbe gibi Osmanlının egemenlik sembollerindendi.

Kaynaklar:

Lalehan Utkan - Hormisdas Sarayı Kalıntıları Küçük Buluntuları - İ.Ü. Sanat Tarihi, Yüksek Lisans Tezi
Kaan Sağ - Bukoleon Sahil Sarayı - Arkeologlar Derneği İstanbul Şubesi

Bukoleon Sarayı Nerede?

Paylaş