Ah Be Proklos!

Sultanahmet Mısır Sütunu yazıtı

Önce makbul, sonra maktul, ardından yine makbul bir hemşehrimiz.

Mısır Sütunu’nun kaidesinde, Proklos yazısının altındaki girintiye gözüm takılıyor ne zamandır, fakat turlar sırasında bir türlü fırsat bulup fotoğrafını çekemedim. Geçen gün Hippodrom’u (Sultanahmet Meydanı) gezdirirken çekiverdim nihayet. Fotoğrafta ismi kırmızı bir daire içine aldım. İsmin altındaki girintiye yol açan olaylar silsilesi ilginç.

Evdeki Bizans kitaplarını karıştırdım. Hiçbirinde I. Theodosius döneminde Proklos’tan kapsamlı bir şekilde söz edilmiyor. Biraz da internet üzerinden Google Scholar’da makale araştırması yaptım. Her birinde olayların farklı bir bölümünden söz ediliyor. Olayları birleştirip anlamlı bir sonuç çıkarmak biraz zor ama eğlenceli oldu.

Proklos’un Hikâyesi

Proklos, Doğu Roma İmparatorluk muhafızlarının lideri Tatianus’un oğlu. Filistin ve Fenike valilikleri görevlerinde bulunmuş, bir ara “Comes Orientis” (Doğu’nun Kontu) unvanı verilmiş kendisine. Mısır Sütunu’nun dikilmesinden iki yıl önce İmparator I. Theodosius, Proklos’u Konstantinopolis şehri valisi (praefectus urbi) olarak atamış ve daha sonra Mısır Sütunu’nun dikilmesi işiyle görevlendirmiş.

Ancak taşın dikilmesinden iki yıl sonra Proklos bir anda gözden düşer, zira dönemin general ve devlet adamı Rufinus, Proklos ve babası Tatianus’un gücünü kıskanır ve nüfuzunu kullanarak Proklos’a karşı suçlamalarda bulunur.

Bütün bunların sonucunda, babasıyla bağlantılı entrikalar ve dönemin güç mücadelelerinde taraf olması nedeniyle Proklos suçlu ilan edilir ve Konstantinopolis’ten kaçar. Fakat kendisine dokunulmazlık garantisi verilmesinin ardından tekrar başkente döner. Ne var ki memlekete dönünce yakalanır ve hapsi boylar. Rufinus’un yönlendirmesiyle hemen yargılanır ve Galata’da (Sykai) idam edilmesine karar verilir. İmparator, infazın durdurulması için bir haberci gönderirse de, Rufinus haberciye yavaş hareket etmesini emreder ve böylece haberci ne yazık ki ancak idam tamamlandıktan sonra infaz yerine ulaşır.

Damnatio Memoriae

Roma devlet geleneğinde “hatıranın lanetlenmesi” (damnatio memoriae) denilen bir uygulamanın olduğu biliniyor. “Damnatio” Latince lanet demek. Bakınız: “God damn it”.

Bu, bir tür onursuzlaştırma formu. Roma Senatosu’ndan vatan hainleri ya da Roma Devleti’nin itibarıyla oynayanlar, hatta zaman zaman sevilmeyen imparatorlar için çıkartılıyor. Bu cezaya mahkûm edilen Roma vatandaşlarının heykelleri ya kırılıyor ya da başları halefleriyle yer değiştiriliyor. İsimleri de kamusal yapılardan siliniyor.

İdamının ardından Proklos için bir “damnatio memoriae” kararı çıkartılır ve ismi Mısır Sütunu’ndaki yazıttan kazınarak silinir. Fakat daha sonra, maktul Proklos’un yeğeni olan Aspar (Flavius Ardabur Aspar), İmparator Marcianus yönetimi altında önemli bir güce ve nüfuza kavuşur. Bu dönemde (450-457) Proklos’un itibarı tekrar iade edilerek adı Theodosius Dikilitaşı’ndaki aynı yere yeniden yazılır.

Fotoğraftaki Latince yazıt, Mısır Sütunu’nun Sultanahmet Camii’ne bakan cephesinde. Diğer cephesinde (İbrahim Paşa Sarayı’na bakan cephe) aynı konuyu biraz farklı anlatan Grekçe bir yazıt var. Her iki metinde de Proklos’un ismi silinip tekrar yazılmış.

Metinlerin çevirileri şöyle. Çeviriler bana ait değil tabii ki.

Latince Metin:

Önceleri direnmiştim; fakat yüce efendimizin emirlerine itaat ederek, yenilen tiranlar üzerinde zafer çelengini taşımam gerekti. Her şey Theodosius ve onun kesintisiz sülalesine boyun eğiyor. Bana da galip geldiler ve reis Proklos’un idaresi altında otuz günde yükselmeye mecbur oldum.

Grekçe Metin:

Devamlı bir suretle yerde duran bu taşı dikme cesaretini İmparator Theodosius gösterdi ve yardımına Proklos çağrıldı. Bu şekilde otuz iki günde yerine dikildi.

Metinlerdeki farklar oldukça ilginç:

Latince metin, sütunun dikilmesi işinin toplam otuz günde bittiğinden söz ediyor. Grekçe metin ise ilginç bir şekilde aynı işin otuz iki gün sürdüğünü anlatıyor.

Latince metin, edebiyat derslerinde öğrendiğimiz “ben anlatıcı” (1. şahıs anlatıcı) bakış açısıyla yazılmış. Grekçe metinde ise “o anlatıcı” (3. şahıs anlatıcı) bakış açısı kullanılmış. Anlatıcı, hikâyeyi anlattığı olayların dışında durarak anlatıyor.

Diğer taraftan, sözcük aralarında boşluk olmaması da ilginç bir özellik. Efes ve diğer antik kentlerdeki yazıtlarda da göze çarpar bu durum. Orta Çağ’a gelinceye kadar antik Yunanca ve Latince metinler, sözcükler arasında boşluk bırakılmadan yazılmış ve kopya edilmiş.

Ayrıca, Hellenistik Dönem’e kadar Yunanca metinlerde vurgu işaretlerinin kullanılmadığı da biliniyor. Vurgu sistemi geliştirildikten sonra bile, bu sistem Orta Çağ’ın ilk yarısına kadar yaygın olarak uygulanmamış. Söz konusu bu iki neden, yazıcıların dikkatlerinin kolayca dağılmasına ve kopya ettikleri antik metinlerin ciddi şekilde bozulmasına yol açmış.

Kaynaklar:

Konstantinopolis Hippodrom'u (Oyunlar, Halk ve Politika)
Gilbert Dagron
Türkçesi: İsmail Yerguz
Sel Yayınları

Bizans Devleti Tarihi
Geschichte des byzantinisches Staates
Georg Ostrogorsky
Türkçesi: Prof Dr. Fikret Işıltan
Türk Tarih Kurumu Basımevi

Bizans İmparatorluğu Tarihi (Byzantium 330-1453)
Radi Dikici
Remzi Kitabevi
Paylaş